14 Kasım 2011 Pazartesi

... Sitare aklımda paslı bir çivi… Her gün biraz daha içime yayılan sızı… Elleriyle dokuduğu heybeye yüzümü gömüp uyumak istiyorum; yorgan bedenimi dövüyor, gözyaşlarım uykumu kovuyor. Sitare!... Belki bilmiyorsun, ama sesini duymayı, yüzüne bakmayı çok özlüyorum. Sitare, rüyama girsen, bir kez gülümsesen bana!.. Sitare, beni kendine alıştırdın da neden bırakıp gittin?!.. Yalvarırım Sitare, bir kez gülümse bana!...
… Sitare bana “Yunus!” dedi, parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek. “Burası kalbimin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına ‘süveyda’ yahut ‘sevda’ derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çünkü sevda, kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa aşık artık ne yaptığını bilmez olur."
“Sevda, Yunusum sevda!.. O noktanın adına sevda demişler…” …

12 Kasım 2011 Cumartesi

Sufiler asıl mücadelenin bedenle yapılan olmadığını, yiğitliğin nefis ile mücadelede ortaya çıktığını söylerler.
…Bütün bu sohbet esnasında başı omzumdaydı. Ucasar’daki günlerden bahsederken bir ara omzumda nem hissetmiştim. Sitare belli etmeden ağlamıştı. Anlamazlıktan geldim. Sevgilinin gözünden akan bir damla, bir erkek için ya hazinedir, ya da hazineyle tartılır. Çaresizlik yollarınızı bağladıysa o damlayı görseniz de iç acıtır görmezden gelseniz de… Elim Sitare’nin saçları arasında dolanırken kaç kere parmağımı uzatıp o damlayı silmek istediysem de, her seferinde bundan vazgeçtim, derdimi içime attım. Bilmek çare olmayı gerektirirdi ve o günlerde benim çarelerim tükenmişti. Ona karşı çaresiz olmaya da tahammül edemezdim. Çünkü o benim her şeyim, mahremde sırdaşım, zor günde ayaktaşım, er meydanında yoldaşımdı. Cengâverliği benden iyi bilir, bilhassa hançeri çok ustaca kullanırdı. Bazen ben mi onu himaye ediyorum, o mu beni koruyor şüpheye düşerdim. O benim emniyetim, güvenim sadakatim idi. O bana Allah’ın bir lütfu idi…

Yunus Emre
Hak bir gönül verdi bana
"Ha!" demeden hayran olur.
Bir dem gelir şadân olur.
Bir dem gelir giryân olur.

Yunus Emre
çocukluğum
nasıl üşüyorsun ki şimdi
beni titretiyor - sallıyor-sokakların
hiç böyle soğuk kış görmedin mi sen
yoksa soğuk kışları
kağıt evlerden mi izlemişsin onca yıl
ey ömrümün en huzurlu yılları
yolları,tozu toprağı…
çocukluğum
hangi enkazdan gelir sesin

Zehra Uslu